COVID-19 ile mücadele kapsamında sosyal izolasyonu sağlamak, hastalığın daha ağır seyrettiği yaş grubunu korumak ve salgının yayılım hızını düşürerek normal hayata bir an önce dönmek için İçişleri Bakanlığı genelgeleri ile başlangıçta 65 yaş ve üstü veya kronik hastalığı olan vatandaşlar ile 20 yaş altındaki vatandaşların sokağa çıkması yasaklanmış; ardından da yasağın kapsamı hafta sonları tüm vatandaşları içine alan genel bir sokağa çıkma kısıtlamasına dönüştürülmüştür.
Ancak genelgelerde, yasağın kapsamı ve istisnaları yeterince detaylandırılmamıştır. Örneğin, kapısı sokağa açılan apartmanda oturanlar bakımından yasağın sınırları nettir. Fakat, apartman kapısı sokağa değil de site içindeki ortak alana açılıyor, kapıdan çıkınca bahçe, spor sahaları, yürüyüş-koşu parkuru gibi mahallere çıkılıyor ise, yasağın sınırları nerede başlayacaktır? “Acaba bahçede biraz yürüyüş yaparsam cezalandırılır mıyım?” sorusu akla gelecektir.
Sokağa çıkmak mı yasaktır?
yoksa,
Evde kalmak mı zorunludur?
Sokağa çıkma yasağının yasal dayanakları nedir?
GENELGE ve YASAL DAYANAKLARI
Sokağa çıkma yasağı genelgesinin konumuzla ilgili kısmı şöyledir:
”(…) Bu kapsamda büyükşehir statüsündeki 30 ilimiz ile Zonguldak ilini kapsayacak şekilde, İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesi ile Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 27 ve 72nci maddesi uyarınca tüm vatandaşların sokağa çıkması kısıtlanmıştır (…)”
Genelgede atıf yapılan İl İdaresi Kanunu’nun 11/c maddesi şöyledir:
“(…) Vali, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hâllerde on beş günü geçmemek üzere ildeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilir; belli yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını kısıtlayabilir (…)”
Genelgede atıf yapılan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 27nci ve 72nci maddeleri (anlamı sadeleştirilmiş olarak) şunlardır:
Madde 27 – Umumi hıfzıssıhha meclisleri mahallin sağlık durumunu sürekli dikkate alarak, şehir-kasaba ve köylerin sağlık durumunun iyileştirilmesine ve mevcut sakıncaların ortadan kaldırılmasına yarayan önlemleri alır.
Madde 72 – Bulaşıcı bir hastalık ortaya çıktığı veya bulaşıcı hastalıktan şüphelenildiği takdirde aşağıda gösterilen önlemler uygulanır:
- Hasta olanların veya hasta olduğundan şüphe edilenlerin ve hastalığı yaydığı bilimsel inceleme sonucu belirlenenlerin, bilimsel olarak gerekli süre içinde sağlık personelince evlerinde veya gerekli şartlara sahip mahallerde tecrit ve gözlem altına alınması,
- Hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı tatbikı. (…)
- İçinde bulaşıcı ve salgın hastalıklardan biri ortaya çıkan genel mahallerin tehlike ortadan kalkıncaya kadar kapatılması ve tahliyesi.
“Genelge” yönetmeliklerin uygulanmasında yol göstermek amacıyla ilgililere gönderilen yazı olarak tanımlanır. “Genelge”, yönetmeliğe dayalı olarak hazırlanır. Oysa; mevcut sokağa çıkma yasağı genelgelerinde herhangi bir yönetmelik adı geçmemektedir. Bu husus “kurallar hiyerarşisi” bakımından eleştiri nedeni olarak değerlendirilmelidir.
Genelgede atıf yapılan yasa hükümlerinde, ilin tamamına yönelik sürekli bir sokağa çıkma yasağı kavramı yoktur. İl İdaresi Kanunu’nun 11/c maddesindeki anafikir, ilin belirli yerlerine belirli kişilerin belirli sebeplerle girmesinin kısıtlanmasıdır. Keza, Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 27 ve 72nci maddelerinde de, bir şehrin tamamını kapsayacak nitelikte sokağa çıkma yasağı ilânına ilişkin hüküm yoktur. Bu yönüyle sokağa çıkma yasağı, yasal dayanakları bakımından eksik ve çerçevesi zorlanmış bir düzenleme görüntüsü vermektedir.
Salgının yayılma hızının kontrol altına alınabilmesi için toplumsal temasın en aza indirgenmesi ve bunun sağlanması için de sokağa çıkma yasağı uygulanması tüm kesimlerin üzerinde uzlaştığı bir yöntemdir. Ancak, sokağa çıkma yasağının “genelge” gibi zayıf bir norm ile ilân edilmesi ve yasal dayanakları eleştiri konusu olmalıdır.
ANAYASAL BAKIMDAN SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI
Sokağa çıkmanın yasaklanması, kişinin temel bir hak ve özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. Anayasal ilke, kişi hak ve özgürlüklerinin belirli hallerde ve ancak kanun ile sınırlanabileceği yönündedir. Bu ilkeleri barındıran 1982 Anayasası’nın 13üncü maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin bir başka Anayasal ilke de, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15inci maddesine uyumlu şekilde Anayasa’nın 15inci maddesinde şöyle dile getirilmiştir:
“Savaş, seferberlik, (…) veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. (…)”
Anayasa’nın ilgili hükümlerinden de anlaşıldığı üzere, temel hak ve özgürlük kısıtlaması niteliğindeki “sokağa çıkma yasağı” ancak kanunla getirilebilir. Bu bakımdan, sokağa çıkma yasağının “genelge” ile ilân edilmesi, üstelik de “genelge”de atıf yapılan İl İdaresi Kanunu ve Umumî Hıfzısıhha Kanunu’nda, halen uygulanmakta olduğu şekliyle bütüncül bir sokağa çıkma yasağını içeren hüküm bulunmaması dikkate alındığında, yasağın konulma ve ilân edilme usûlünün Anayasal ilkelerle örtüşmediğini düşündürtmektedir.
Sokağa çıkma yasağı ilân edilmesine zemin oluşturacak en uygun Anayasal altyapı, Anayasa’nın 15inci maddesindeki “olağanüstü hâl” olabilir.
Nitekim;
Anayasa’nın 119uncu maddesine göre Cumhurbaşkanı; tehlikeli salgın hastalık ortaya çıkması durumunda, yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.
2935 Sayılı Olağanüstü Hal Kanunu, “tehlikeli salgın hastalık” görülmesini olağanüstü hâl ilânı için yeterli saymıştır. Yasa’nın 3üncü maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Cumhurbaşkanı; tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım hallerinden birinin veya birden fazlasının görülmesi durumunda Yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hâl ilan edebilir.”
Nitekim, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu da aynı noktayı işaret etmektedir. Şöyle ki;
Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu (Venedik Komisyonu) 13 Haziran 2016 tarihinde “Türkiye’deki Sokağa Çıkma Yasaklarının Yasal Çerçevesi Hakkında Görüş Raporu”nu¹ yayınlamıştır.
Venedik Komisyonu, sözkonusu raporunda, sokağa çıkma yasağı ilân edilebilmesi için olağanüstü hâl ilân edilmesinin gerekli olduğunu vurgulamıştır:
“ (…) Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi madde 4’e ilişkin 29 sayılı Genel Yorumda işaret edildiği gibi Sözleşmenin hükümlerine aykırı tedbirlerin istisnai ve geçici nitelikte olması şarttır ve bir devletin bu tedbirlere başvurmasından önce iki temel şart karşılanmalıdır: Ulusun hayatını tehdit eden olağanüstü bir halin var olması ve devletin resmen olağanüstü hal ilan etmesi
(…)”
Sokağa çıkmak mı yasak yoksa evde kalmak mı zorunlu?
İçişleri Bakanlığı’nın 28.4.2020 tarihli Genelgesi’nde², belirtilen illerdeki “tüm vatandaşların sokağa çıkmaları kısıtlanmıştır” ifadesi kullanılmıştır:
“30.04.2020 tarihi saat 24.00 ile 03.05.2020 tarihi saat 24.00 arasında aşağıda belirtilen istisnalar hariç olmak üzere Büyükşehir statüsündeki 30 ilimiz (…) ile Zonguldak il sınırları içinde bulunan tüm vatandaşların sokağa çıkmaları kısıtlanmıştır.”
Bu ifadeden kişilerin; sokak, park, meydan, cadde ve benzeri kamusal alanlara çıkmasının yasaklandığı ancak, ikametgâhın uzantısı olan ve özel mülkiyet niteliğindeki (spor alanları, havuz, bahçe gibi) site içi alanlara çıkmanın yasak kapsamında olmadığı anlaşılmaktadır.
¹https://humanrightscenter.bilgi.edu.tr/media/uploads/2017/11/01/CDL-AD(2016)010.pdf
²https://www.icisleri.gov.tr/31-ilde-30042020-03052020-tarihlerinde-uygulanacak-sokaga-cikma-kisitlamasi
Dolayısıyla, “site” içerisindeki bir apartmanda oturan kişilerin, site sınırlarının içinde kalmak şartıyla, apartmandan çıkması ve sadece siteye ait (özel mülkiyet kapsamındaki) alan ve tesislerden faydalanması mümkün görünmektedir.
Buna karşın aynı genelgenin “istisna kapsamında olan kişiler” başlıklı paragrafının hemen bitiminde yer alan şu ifade çerçeveyi daraltmaktadır:
“Belirtilen istisnalar dışındaki vatandaşların evlerinde kalması esastır”
Sokağa çıkma yasağı ile ulaşılmak istenen amacın, toplumsal teması asgariye indirgemek ve bu suretle de hastalığın yayılım hızını düşürmek olduğu tartışmasızdır.
Buradaki temel sorun, korunmak istenen menfaat ile ihlâl edilen temel hak ve özgürlüğün çatışması durumunda, hangisine üstünlük tanınacağıdır.
Sokağa çıkma yasağı bağlamında ihlâl edilen seyahat özgürlüğü iken, korunmak istenen menfaat toplum sağlığıdır. Bu karşılaştırmada, birey ve dolayısıyla toplum sağlığının seyahat özgürlüğünden daha öncelikli ve önemli olduğu düşünülmelidir.
Hâl böyle olunca, sadece kamusal alanların değil, özel mülkiyet kapsamındaki alanların da yasağa dâhil olduğu ve kişilerin birbiriyle temasının azaltılması açısından, bu tür alanlara çıkmanın da yasak kapsamında olduğu şeklinde yorum yapılabilir.
Ancak; bu yorum Anayasa’nın 13üncü maddesindeki “ölçülülük” kriterine ne derece uygun olur?
Anayasa’nın 13üncü maddesi uyarınca temel hak ve özgürlük sınırlamaları “ölçülü” olmalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini öngören Anayasa’nın 13üncü maddesi tahtında, “istisnalar dışındaki herkesin evinde kalması zorunludur” şeklindeki dar kapsamlı bir kısıtlamanın “ölçülü” olarak nitelendirilmesi mümkün müdür?
Kanaatimizce İçişleri Bakanlığı Genelgesi’ndeki ifade, Anayasa’nın aradığı “ölçülülük” kriterini tam olarak karşılamamaktadır. Kamusal alanlara çıkmak yasak ise de, kamusal alan niteliğinde olmayıp, sadece belirli kişilerin kullanımına açık olan özel mülkiyet kapsamındaki yerlere çıkılması yaptırıma tâbi olmamalıdır.
Burada özellikle vurgulanması gereken nokta, bu tür özel alanlara çıkma eyleminin, yaptırım uygulanması bakımından tek başına yeterli olmaması gerektiğidir.
Bir başka ifadeyle, bu tür yerlere çıkan kişilerin maskesi var ve hiç kimse ile yakın temas halinde değil ise, sadece apartmandan çıkmış olmaktan dolayı kendilerine ceza uygulanmamalıdır.
Unutmamak gerekir ki, hukuksal metinlerin yorumundaki ilkelerden biri de “amaca uygun yorum” ilkesidir. Kendisini ve çevresini korumak bakımından gerekli önlemleri almış olan bir kişinin; ilkbaharın kendisini iyiden iyiye hissettirmeye başladığı bugünlerde, gökyüzünü engelsiz görebileceği ve çocuklarına rahat nefes aldırabileceği olanağı kullanması, “amaca uygun yorum” ilkesi çerçevesinde değerlendirilmeli ve yaptırıma tâbi tutulmamalıdır.